top of page

 BÄ°LGÄ° 

ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DÄ°ÄžER BAZI ÖNEMLÄ° GÖZ SORUNLARI

 
  • Göz Kusurları
     

  • Blefarit

    Göz kapaklarının serbest kenarlarındaki salgı bezlerinin iltihabi hastalığına blefarit adı verilir. Bu bezler yaÄŸlı bir salgı yardımıyla kapaklar ile göz arasındaki yüzeyi kayganlaÅŸtırmak ile görevlidirler. Bu yaÄŸlı salgının aşırı olması durumunda göz kapak kenarları mikroplar için kolayca üreyecekleri uygun bir ortam oluÅŸturmaya baÅŸlar. Buradaki mikrop sayısının artması ile birlikte vücut hem allerjik hem de iltihabi reaksiyonlarla bu duruma tepki gösterir. Kaşıntı, kapak kenarlarında kızarıklık, çapaklanma gibi belirtiler ortaya çıkar. Hastalık aylar, hatta yıllarca sürebilecek çok müzmin bir seyir izler. Bu seyir esnasında bazen salgı bezlerinin kanallarında bir tıkanma olması durumunda yaÄŸlı madde bez içinde birikip mikrop kaparak göz kapağında aÄŸrılı bir ÅŸiÅŸliÄŸe neden olur. Hordeolum (“arpacık”) olarak bilinen bu durum  sıcak pansuman ve lokal antibiyotik tedavisi gerektirir. Åžalazyon ise aynı yaÄŸ bezinin tıkanarak içinde salgı birikmesi ile oluÅŸan ÅŸiÅŸliÄŸe verilen isimdir, ancak ÅŸalazyonda hordeolumda olduÄŸu gibi mikrobik bir iltihap sözkonusu deÄŸildir. Blefariti olan kiÅŸilerde hastalık yıllarca varlığını devam ettirebilir ve tekrarlayan ÅŸalazyon ve arpacıklara sebep olur. Åžalazyon tedavisinde sıcak pansuman ve anti-inflamatuar ilaçların yanısıra cerrahi yoldan tıkanan salgı bezinin açılması ve biriken yaÄŸlı maddenin drenajı da çoÄŸu zaman gerekli olur. Asıl tedavi ise blefarite yönelik olmalıdır, ancak blefarit kronik özelliÄŸinden dolayı tedavisi de uzun süreli ve sabır gerektiren bir tedavi olmalıdır.

     

  • Konjunktivit

    Gözlerde kızarıklığa yol açan en sık sebeplerden biridir. Göz küresinin en dışını saran saydam konjunktiva zarının dış etkenler ve mikroplar ile oluÅŸan iltihabına verilen isimdir. Kızarıklığın yanısıra çapaklanma, batma, kaşıntı ve sulanmaya da neden olur. Bakteri ve virusların yanısıra kimyasal etkenler ve allerjik faktörler de konjunktivite neden olabilir. Tedavisinde de nedene baÄŸlı olarak antimikrobial veya antiallerjik ilaçlara baÅŸvurulabilir. Ancak bakteriyel konjunktivitler antibiyotik tedavisine iyi yanıt verirken, viral konjunktivitlerde bu durum sözkonusu deÄŸildir. Bu nedenle viral konjunktivitlerde ilaç kullanımı ancak hastalığın komplikasyonlarının tedavisi için gerekir.

    Konjunktivitten korunmada en etkili yol, el-göz temasının kesinlikle önlenmesi ve ellerin temiz tutulmasıdır. Bu arada gözdeki her kızarıklık veya sulanmanın konjunktivitten kaynaklanmayabileceÄŸini, baÅŸka hastalıkların da aynı belirtileri verebileceÄŸi unutulmamalıdır.
     

  • Lökokori

    Kelime anlamı olarak “beyaz gözbebeÄŸi” demektir. Bazen normal ışık koÅŸullarında dahi kolaylıkla farkedilebilecek kadar bariz olabildiÄŸi gibi, sadece flaÅŸla çekilen fotoÄŸraflarda görülebilmesi de mümkündür. Ancak bir göz hekimi, özel optik gereçlerle yapacağı muayene sonucu durumu tam olarak deÄŸerlendirebilir. Katarakt, retina dekolmanı, göz içi iltahapları, retinanın damarsal hastalıkları, yenidoÄŸan retinopatisi ve göz içi tümörleri lökokoriye sebep olabilecek birçok sebep arasında en sık görülenleridir. Lökokoriye sebep olan durumların hepsi de saÄŸlık açısından büyük ciddiyet arzeden ve hemen tedavi gerektiren durumlardır.
     

  • Nistagmus

    Gözlerin ritmik titreme hareketleri yapmasına verilen genel bir addır. Merkezi sinir sisteminin bazı hastalıklarında görülebildiÄŸi gibi iç kulak hastalıklarında da rastlanabilir. Ayrıca gözün doÄŸuÅŸtan görmeyi etkileyen birçok hastalığında da nistagmus geliÅŸebilir. Bütün bunların dışında bazen baÅŸka hiçbir anomali olmaksızın da gözde nistagmus görülebilir ve nedeni aydınlatılamayabilir. Gözünde nistagmus tarzı titreme hareketleri görülen çocuklarda neden yönelik kapsamlı bir araÅŸtırma yapmak gerekir. Titreme hareketleri bazen belli bir bakış pozisyonunda hafifleme özelliÄŸi gösterir, böyle durumlarda hasta başını aksi yöne çevirerek titremelerin görme üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmeye çalışır. Böylece bir anormal baÅŸ pozisyonu alışkanlığı yerleÅŸir. Tedavisinde göz kaslarının kasılma gücünü azaltacak cerrahi giriÅŸimler ve botulinum toksin enjeksiyonlarından yararlanılabilir. Ancak çoÄŸu zaman nistagmus tedavisi durumu tam düzeltmekten ziyade etkilerini hafifletmeye yöneliktir.
     

  • Katarakt

    Gözün içindeki lensin doÄŸal saydamlığını kaybederek matlaÅŸması haline verilen genel bir addır. Çocuklarda yaklaşık olarak 100 binde 3 oranında görülür. Çocukluk çağında görülmesi genellikle lensin bir geliÅŸim kusuruna baÄŸlıdır. Bu kusur genetik veya metabolik olabilir. Katarakt doÄŸuÅŸtan itibaren varolabileceÄŸi gibi daha sonra da ortaya çıkabilir. Bazen görmeyi etkilemeyecek kadar küçük olanları tedavi gerektirmeyebilse de, doÄŸumsal katarakt çoÄŸu zaman cerrahi tedavi gerektiren bir durumdur. DoÄŸumsal bir katarakt çocuÄŸun görme geliÅŸimini çok ağır bir biçimde etkileyeceÄŸi için mümkün olduÄŸunda erken tedavi edilmesi, ileride çocuÄŸun iyi görebilmesi için ÅŸarttır. Görme, ameliyatta yerleÅŸtirilecek bir göziçi merceÄŸi ile veya sonradan takılabilecek bir kontakt lens ile saÄŸlanmalıdır. DoÄŸumsal kataraktların geç farkedilmesi veya tedavisinde gecikilmesi çocukta ambliopi (göz tembelliÄŸi) geliÅŸmesi yüzünden ileride telafisi mümkün olmayan kalıcı görme kaybına yol açar. Burada özellikle doÄŸumdan sonraki ilk haftalar kritik önem taşır. Bu dönemde gözünde lökokori farkedilen çocukların geciktirilmeden tedavi edilmesi gerekir. Ä°lk 3 aydan sonra yapılacak cerrahi giriÅŸimler teknik olarak ne kadar baÅŸarılı olursa olsun, çocukta tam bir binoküler görme geliÅŸmesini saÄŸlamak neredeyse imkansızdır.
     

  • Uveit

    Gözün iris, silyer cisim, koroid gibi iç yapılarını kapsayan iltihabi hastalıklara verilen genel bir isimdir. ÇoÄŸu durumda retina da hastalığa katılır. Çocuklarda uveit, yetiÅŸkinlere kıyasla daha nadir görülür. Dört yaÅŸ altında görülme sıklığı 100,000’de 3 civarındadır. Tüm uveitlerin yaklaşık %5’i çocuklarda görülür. Ailevi Akdeniz Humması, juvenil romatoid artrit, Behçet hastalığı, sarkoidoz, ulseratif kolit, Crohn hastalığı gibi sistemik iltihabi hastalıkların seyri sırasında gözde de uveit geliÅŸimi sıktır. Uveit, vücutta süren ve bağışıklık sistemin etkileyen genel bir hastalığın gözdeki bir belirtisi olarak görülebileceÄŸi gibi saptanabilen baÅŸka bir sebebe baÄŸlı olmaksızın da görülebilir. Genellikle müzmin bir seyri olan uveitler, zaman zaman muhtelif nedenlere baÄŸlı olarak “ataklar” gösterebilir. Bu dönemlerde gözde aÄŸrı, ışık duyarlılığının artması, gözde kızarıklık, görmede azalma veya bulanıklık gibi belirtiler görülebilir. Uveitlerin tedavisinde bağışıklık sistemini düzenleyici ilaçlarla iltihab ve yaratacağı hasar önlenmeye çalışılır. Uzun süreli ve müzmin bir seyir izleyen uveitler yeterince tedavi edilmediÄŸinde gözde uzun vadede kalıcı görme kaybına yol açan hasarlar bırakır. Ancak uveite neden olan sistemik hastalığın ortaya çıkarılması ve buna yönelik tedavinin baÅŸlatılması da en az göze yönelik tedavi kadar önemlidir. Bu nedenle uveitli hastalarda diÄŸer organ sistemlerine yönelik ayrıntılı tetkik ve araÅŸtırmalar mutlaka yapılmalıdır.
     

  • Glokom

    Halk arasında “göz tansiyonu” olarak bilinen bu hastalıkta göz içi basıncının gözün optik sinirinin beslenmesini bozan olumsuz etkisi sözkonusudur. Bu olumsuz etki, çoÄŸunlukla göziçi basıncının yüksekliÄŸinden kaynaklansa da bazen optik sinirin basınca hassasiyetinin artması ile normal, hatta düÅŸük göziçi basıncı ile de oluÅŸabilir. Çocuklarda glokom, yetiÅŸkinlerdekinden farklı özellikler gösterir. Nedeni çoÄŸunlukla göz içi yapıların geliÅŸimsel bozukluÄŸudur. Çocuklarda gözün cidarı yetiÅŸkinlere göre daha esnek bir yapıda olduÄŸu için yükselen göz içi basıncı gözün boyutlarında büyümeye neden olur. Gözün bu ÅŸekilde geniÅŸleyerek büyümesi, özellikle öndeki saydam korneada çatlamalara yol açarak bu dokunun içine su nüfuz etmesine ve böylelikle saydamlığını kaybetmesine yol açar. Böylece kornea bulanıklaşır, çocuÄŸun görmesi bozulur, ışığa hassasiyeti artar ve gözde yaÅŸarma oluÅŸur. Tedavide göz damlaları ve ağızdan alınacak ilaçlarla artan göz içi basıncı düÅŸürülmeye çalışılırken glokoma neden olan doÄŸumsal bozukluÄŸun giderilmesi çoÄŸu zaman ancak cerrahi yoldan mümkün olabilir.
     

  • ROP (YenidoÄŸan retinopatisi)

    Erken doÄŸan çocuklarda retina (aÄŸtabaka) geliÅŸim bozukluÄŸu sonucu ortaya çıkan ve körlük riski taşıyan ciddi bir hastalıktır. Erken doÄŸan bir bebek  henüz retinanın damarsal geliÅŸimi tamamlanmamışken dünyaya gelmektedir. Bu da özellikle solunumla alınan oksijenin etkisi ile damar yapısında bozulmalar oluÅŸmasını kolaylaÅŸtırmaktadır. Damar yapısında oluÅŸan bu bozulmalar retinada hasar yaratır ve ciddi görme kayıplarına yol açabilir. Bu risk, özellikle 1250 gramdan düÅŸük doÄŸum tartılı ve 31. gebelik haftasından önce doÄŸan prematüre bebeklerde daha yüksektir. Bundan dolayı özellikle 1500 gramdan düÅŸük doÄŸum tartılı ve 30-32 haftadan önce doÄŸmuÅŸ bebeklerin ROP açısından taranması çok önemlidir. Bunun için göz bebekleri ilaçla geniÅŸletilmiÅŸ bebeklerin bir göz hekimince muayenesi gerekir. ROP’un ağırlığını deÄŸerlendirmede damarsal bozukluÄŸun retinadaki yayılımına göre farklı evreler tanımlanmıştır. Ayrıca damarların yapısında geniÅŸleme ve kıvrım artışının varlığına baÄŸlı olarak da ayrı deÄŸerlendirme kriterleri mevcuttur. Bunlara göre belli bir evre ve yayılım düzeyinden sonra hastalık tedavi gerektirir. Tedavi ilk aÅŸamada laser ile anormal geliÅŸim gösteren damarların kapatılması ÅŸeklindedir. Hastalığın daha ileri evrelerinde ise vitrektomi veya dekolman ameliyatları gerekebilir. Özellikle erken tanı konan ve fazla ilerlemeden laser uygulanan hastalarda tedavinin baÅŸarı ÅŸansı yüksektir.
     

  • Retinoblastom

    Gözün görmeyi saÄŸlayan hücreleri barındıran retina tabakasından kaynaklanan habir tümörüdür. Ä°ki gözde veya tek gözde görülebilir, genellikle 5 yaşından önce rastlanır.

    Retinoblastom genetik orijinli bir kanserdir. Ancak olguların %90’ı ailedeki ilk hastadır, sadece %10’unun ailesinde benzer bir duruma rastlanabilir. Retinoblastomlu çocukların %40’ı tümörü ileride kendi çocuklarına da geçirecek genetik sorunu taşırlar. Hastalığın genetik geçiÅŸ özelliÄŸi göstermeyen formları da vardır.

    Retinoblastom’da kesin tanı genel anestezi altında yapılacak bir gözdibi muayenesi sonrasında konulabilir. Tedavi ÅŸansı %95’in üzerinde olduÄŸu için retinoblastom “tedavi edilebilen kanserler” den biridir. Tümörün görmeye etkisi ise yayılımı ve boyutları ile ilgili deÄŸiÅŸkenlik gösterir.

    Tedavide laser, krioterapi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemlere baÅŸvurulur. Tümörlü gözün cerrahi yoldan alınması (enükleasyon ameliyatı) ise son çaredir. Burada uygun tedavi yöntemi daha çok tümörün konumu, büyüklüÄŸü, yeri gibi kriterlere baÄŸlı olarak seçilir.
     

  • Optik atrofi

    Gözün beyin ile baÄŸlantısını kurarak görme iletisini saÄŸlayan optik sinirin muhtelif etkenlerle ağır hasar görmesi sonucu iÅŸlevini geri dönüÅŸümsüz bir biçimde kaybetmesi ile optik atrofi geliÅŸir. Atrofik bir optik sinirde iletiyi saÄŸlayan sinir hücreleri tamamen yol olmuÅŸ, geriye sadece destek dokusu kalmıştır. Optik sinirin atrofisi ile birlikte görme de geri dönüÅŸümsüz olarak kaybolur. En sık rastlanan neden, erken doÄŸuma baÄŸlı komplikasyonlardır (%16). Bunu tümörler (%15) ve hidrosefali (%10) takip eder. Kafa travması, ağır merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, veya bazı nadir doÄŸumsal hastalıklar da optik atrofiye neden olabilir. Bu hastalıkların Leber hastalığı gibi bazı türleri ise genç eriÅŸkin yaÅŸlarda belirti vermeye baÅŸlarlar.

bottom of page